Bir hikâyem var sana… Karadeniz’in tuzlu rüzgârını, soba başında içilen çayın buharını ve gözlerinin içine bakarken anlatılan o eski hikâyelerin sıcaklığını taşıyan bir hikâye. “Hamsinin sonu ne demek?” diye sordu bir gün küçük bir çocuk, elinde hamsi tavasını tutan annesine. O an anladım ki, bu soru sadece bir balığın mevsimiyle ilgili değildi; insanın, ilişkilerin ve umutların döngüsüyle de ilgiliydi.
Hamsinin Sonu Ne Demek? Bir Hikâyenin Başlangıcı
Karadeniz’in kıyısında, hırçın dalgaların her sabah kapıya kadar geldiği küçük bir köy vardı. Bu köyde Selim ve Zeynep yaşardı. Selim, balıkçılıkla uğraşan, denizin her halini bilen bir adamdı. Karar verirken duygularını değil, aklını dinlerdi; denizin dilini çözmek için mantığın pusulasını kullanırdı. Zeynep ise köyün öğretmeniydi. Her sözü, öğrencilerinin kalbinde yankı bulurdu. İnsanların yüzündeki gölgeleri okumayı bilen, empatisiyle hayatları ısıtan bir kadındı.
Bir kış akşamı, Selim döndüğünde tekneden hamsiler azdı. Denizdeki rüzgar yön değiştirmişti, su soğumuştu. “Hamsinin sonu geliyor,” dedi kısaca.
Zeynep, sessizce baktı ona. “Yani, bitti mi?” diye sordu.
Selim omuz silkti. “Her şeyin bir zamanı var. Deniz de bilir neyi ne zaman verir.”
Ama Zeynep o cümlede başka bir anlam duydu: “Her şeyin bir sonu var.”
Denizin Öğrettiği: Strateji ve Duygu Arasındaki Denge
Selim için deniz bir denklem gibiydi. Rüzgarın yönü, akıntının hızı, ayın evresi… Hepsi çözülmesi gereken bir formüldü. Zeynep içinse deniz, insan kalbi gibiydi; dalgaları öfkeyle yükselir, sonra bir sözcükle sakinleşirdi.
Selim plan yapar, Zeynep hissederdi.
Selim çözüm arardı, Zeynep bağ kurardı.
İkisi bir araya geldiğinde, köyde işler yoluna girerdi. Çocuklara denizi öğretirlerdi — biri pusulayı anlatır, diğeri mavinin tonlarını. Ama o yıl, deniz bir türlü eski cömertliğini göstermedi. Hamsi azaldı, sofralar sessizleşti. İnsanlar “Hamsinin sonu ne demek?” diye sorarken, aslında şunu demek istiyorlardı: “Umudun sonu mu bu?”
Bir Balığın Ardından Kalan Hikâyeler
Zeynep, bir gün okulda çocuklara hamsinin göçünü anlattı. “Hamsiler gider ama geri gelirler,” dedi. “Tıpkı insanlar gibi. Bazen uzaklaşırız, bazen döneriz. Ama hiçbir son, sonsuza kadar sürmez.”
O akşam, Selim eve geldiğinde Zeynep’in yazdığı defteri buldu. Sayfada şu cümle vardı:
“Belki de hamsinin sonu, yeniden başlamanın adı.”
Selim uzun süre düşündü. O gece ilk defa, denize bakarken sadece hava durumunu değil, kendi içini de okudu. Belki de o da değişmeliydi. Çözüm bulmak, bazen soruyu bırakmakla başlardı.
Toplumsal Bir Ayna: Hamsinin Sonu Bizde Ne Anlama Geliyor?
“Hamsinin sonu” aslında bir dönemin kapanışını temsil eder. Bir balığın değil, bir alışkanlığın, bir sessizliğin, bir bekleyişin sonudur. Karadeniz insanı için hamsi, umut demektir; her sabah yeniden doğan bir rızık, her sofrada paylaşılan bir sevinçtir.
Ama hamsi bittiğinde, paylaşımın da sınandığı bir zaman gelir. İşte o zaman anlarız: dayanışma mı kazanacak, yoksa yalnızlık mı?
Kadınlar, tıpkı Zeynep gibi, ilişkilerde köprü kurar; duyguların dilinden konuşurlar. Erkekler ise Selim gibi, çözüm arar, düzene inatla sarılır.
“Hamsinin sonu” bu iki yönün birleşemediği yerdir; biri hissetmeyi unuttuğunda, diğeri çözmeyi bırakırsa… işte o zaman, hem deniz hem kalpler donar.
Son: Hamsinin Ardından Gelen Bahar
Bir sabah, köyün kıyısında ilkbahar rüzgârı esmeye başladı. Deniz sessizdi ama umut başka bir yerden kabarıyordu. Selim, Zeynep’e döndü:
“Belki de hamsinin sonu, bizim yeniden başlamamızdır.”
Zeynep gülümsedi. “Evet,” dedi, “çünkü hiçbir son, hikâyenin sonu değildir.”
Ve o an, köydeki herkes anladı: “Hamsinin sonu ne demek?”
Demekti ki, hayat bazen durur, bazen donar, ama hep yeniden akmaya başlar.
Peki senin hayatında “hamsinin sonu” neyi temsil ediyor?
Bir bitişi mi, yoksa bir başlangıcı mı?